28 Nis 2024
BT Content Showcase - модуль joomla Книги

Röportaj: Uygar Kocaman

 

ŞAMPİYONLUKLARLA DOLU BİR KARİYER: GÖKHAN ARSLAN

 

Hem azimle kazandığı birçok Kick Boks Dünya Şampiyonluklarıyla, hem de mütevazi ve samimi karakteriyle tam anlamıyla örnek bir sporcu olan Gökhan Arslan ile oldukça keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik. Azim, disiplin ve saygının Kick Boks’un ana felsefesini oluşturduğundan bahseden sporcumuz, başarılarla dolu ve ilham verici hikayesini bizlerle paylaştı.

 

Öncelikle sizi biraz tanıyalım.

1976 Erzincan doğumluyum. 1992 yılına kadar, yani 16 yaşına kadar Erzincan’da büyüdüm orada Endüstri Teknik Lisesi’nde okudum. 1992’deki 18 Mart Erzincan büyük depreminden sonra bütün kamu binaları yıkıldıktan sonra akrabalarımın yanına Almanya’ya geldim. Burada ilk olarak Stuttgart Esslingen’e geldim ve iş hayatıma başladım. 2009 yılından itibaren de profesyonel sporcu olarak devam etmeye başladım.

 

Kick Boks yolculuğuna ilk ne zaman başladınız? Bu sporu kaç senedir yapıyorsunuz?

Kick Boks’a 2000 yılının Eylül ayında Nürtingen’de başladım. Önce amatör olarak başladım, 3 ay sonra bir maç teklifi geldi. Yolculuk orada başladı.

 

Kick Boksu bilmeyen okuyucularımız için bize biraz bu işin felsefesinden bahsedebilir misiniz? Bu sporda özel olan şey ne size göre?

 

Kick Boks’un en önemli özelliği karşı tarafa saygı ve disiplin. Saygı gerektiren bir spor, olay insan dövmek değil. Kuralları, kanunları olan sadece ringde yapılan bir spor. Ağır antremanlar ve disiplin gerektiriyor. Disiplin, karşı tarafa saygı ve hoşgörü çok önemli. Gelişime de çok katkısı var, beynin çok hızlı ve atik çalışması lazım. O yüzden şu an okullarda konsantrasyon problemi olan çocuklara bireysel spor öneriliyor. Zekayı da geliştiriyor.

 

Bildiğimiz kadarıyla birçok şampiyonluk elde ettiniz. Bunlardan biraz bahsedebilir misiniz?

2006 yılında Dünya Profi Şampiyonu olmuştum. Hayat zaten orada değişti benim için. 2003 yılında İrlanda’da amatör dünya şampiyonluğuna katıldım Türkiye Milli Takımı ile. Bu da benim hayatımda bir dönem noktası oldu ve profesyonelliğe geçtim, birçok maç yaptım. Bunların sayılarına ve skorlarına göre bir dünya kemer maçı teklifi geldi.

 

Maçı kazandıktan sonra ilk dünya kemerimi 2006’da aldım. 2010’da en büyük şampiyonluğumu kazandım. 2011’de dünya kemerinin savunmasını yaptım. 2012’de de kemer kazandım ve o yıl aslında jübile yapacaktım. Ancak 2013 yılında dünyada açıkta kalan bir kemer vardı, federasyonun kemeri yoktu bunu da alırsın dediler beni motive ettiler, orada da 4. raundda nakavtla kazanarak dünyanın 4 büyük kemerini de kazanmış oldum ve ringlere veda ettim.

 

Çocuklarınız da şimdi sizin yolunuzda ilerliyor ve dünya şampiyonlukları var.

Deniz dünyanın en genç dünya şampiyonu olarak tarihe geçti. 11 yaşında şampiyonluğu kazandı. Karlsruhe’de Uluslararası bir arenada 11 yaşındayken 13 yaş grubunda binlerce sporcunun arasında  birinci oldu. İkizler Taylan ve Selina da 2013 yılında da 13 yaşında Köln’de dünya şampiyonu oldular. Deniz daha sonra kategorisini değiştirdi ve profesyonel lige geçti. 2015 yılında Almanya şampiyonu oldu, aynı yılın sonunda Avrupa Profi kemerini, 2016 yılında da dünyanın en büyük kemerini kazanarak en genç dünya şampiyonu olarak adını şampiyonluğa yazdırdı. 2016 yılında Deniz ve Taylan Kick Boks Olimpiyatları denen arenada dünya şampiyonu oldular. Şu anda eğitimlerine odaklanıyorlar, sınavlardan sonra kaldıkları yerden devam edecekler.



Spora başlamak isteyen genç okurlarımız için verebileceğiniz tavsiyeler neler? Kick Boks için gerekli şartlar var mı yoksa herkes deneyebilir mi?

 

Bunun için belli bir şart yok. Benim şu an okulumda 56 yaşında Almanya şampiyonu olan biri var. Bu yaşta olmaz diye düşünmemek gerek, isteyen herkes yapabilir, önemli olan inanmak ve istemek. Başlayan kimse de dövüşmek zorundayım diye düşünmesin. Spor yapmak her daim iş hayatınıza ve özel hayatınıza olumlu şekilde yansır.

 

Tiger Sporakademie Nürtingen geçtiğimiz aylarda ilk yılını kutladı. Biz de dergide haberini yapmıştık. Bu okullardan biraz bahsedebilir misiniz? Sadece Kick boks eğitimi mi veriliyor yoksa başka sporlar da var mı?

 

Evet Nürtingen’in 1. yılıydı ama benim okullarımın 6. yılı. 2012 yılında Tiger Sporakamie’yi kurduk. 6 yıl içinde 25 yıllık okullardan daha fazla başarı elde ettik. Bu tabii ki tek başıma yaptığım bir şey değil. Çocuklarımın bunda çok büyük katkısı var. Tabii ki eşim Meliha Arslan’ın ve antrenörüm olan Tomy Punch’ın da çok büyük katkıları var. Tomy okuldaki bütün çocuklarla kendi çocukları gibi ilgileniyor. Nürtingen’de kendi aldığımız bir stadyumu okula çevirdik. Almanya’nın en büyük okullarından birisi oldu. Sadece Kick Boks değil, profesyonel boks var, Krav Maga var, çocuk karatesi ve kick boksu var. Çok farklı dersler var. 12 tane de eğitmenimiz var. Okul çok düzenli bir şekilde çalışıyor, iş bölümü yapıyoruz.

 

Son olarak Baden Haber okuyucularına iletmek istediğiniz bir mesaj var mı?

Baden Haber ile yakın ilişkilerimiz var. Şampiyonluklarımızı ve en önemlisi sporculuğumuzu her zaman dile getiriyorlar, kendilerine teşekkür ediyorum. Her sayısı ofisime kadar geliyor. Bu tür işlere her zaman destek vermek gerektiğine inanıyorum. Baden Haber’e de başarılarının devamını diliyorum.

Yeni yıla sayılır günler kala Baden Haber olarak Empire Club Breisach’da coşku dolu bir geceye katıldık. Eğlenceli birçok performansın ardından gecenin yıldızı Rafet El Roman herkesin yürekten söylediği birçok eserini seslendirdi. Gecenin sonunda kendisiyle Baden Haber olarak samimi bir sohbet gerçekleştirdik.

 

        1. Senelerden beri severek dinlenilen bir sanatçısınız. İşinizde şaşmadığınız prensipleriniz var mı? Başarılı olma ve bunu sebatla sürdürmedeki ilkeleriniz neler?

 

Başarının tek yolu var, o da sır değil. Bence her dönemde sevilerek dinlenilen şarkılar yapmak bunun en iyi yolu. İnsanların unutamadığı, insanların dünyalarına girecek eserler üretmek. Bu 25 yıllık kariyerimde de bunu birçok kez başardım. Bu akşam söylediğim bütün eserleri herkes ezbere biliyor. Bir şekilde dünyalarına girmiş oldum. Ama tabii çeşitli hikayeler var bütün yolculuk boyunca edindiğim. Kimisi “ben bu şarkıyla evlendim” dedi, kimisi “ben ayrıldığımda hep bu şarkıyı dinledim” dedi, bir sürü türlü türlü hikayeler var.

 

  1. Müziğiniz bu hikayelerden besleniyor

Amacımız hep paylaşmak, ne kadar büyük kitlelere yaptığımız şarkılarla ulaşabilirsek o kadar mutlu oluyoruz. Bizim besin kaynağımız bu. Sanatçının en güzel besin kaynağı, ne yaparsa yapsın insanların bunu büyük bir şekilde paylaşması, aynı duyguları paylaşması, onların dünyasına bir ayna tutabilmektir.

 

  1. Yeni albüm çalışmaları, yeni projeler var mı?

 

Yeni bir çalışma içindeyim. 13. solo albümüm Nisan 2018’de çıkacak. 2018’den büyük beklentilerim var. Hem albüm çalışması hem de yeni bir televizyon yarışması çalışması var. Yeni yetenekleri yakından takip ettim, elimden geldiğince destek vermeye çalıştım. Şimdi bunun şovunu hazırladık. Birkaç kanalla görüşme halindeyiz. Zamanlama olarak da 2018 yazını düşünüyoruz. Bütün bunlar beni çok heycanlandırıyor. Bir de gönlümün aşkını bulursam benim için kusursuz bir yıl olacak. Uzun zamandır hem bestekar hem bekar dolaşıyorum. (gülüşmeler)

 rsz_1img_5429.jpg

  1.  Müziğin yanında film projelerinizle de biliniyorsunuz. Bu alanda  bir proje var mı yakınlarda?

 

Film de içimde bir ukde Çok seviyorum. Müzik vizyonumun önüne geçmiyor, o yüzden çok üstüne düşemedim. Ancak içimde hala bir sinema planı var, bir gün beyaz perdede bir şey yaşatacağım.

 

  1. Son zamanlarda Türk pop müziği piyasasını nasıl buluyorsunuz? 90’lardan bu yana sizce Türk pop müziği eski ihtişamını yitirdi mi?

 

Hem duygusal hem de ticari açıdan biz 90’lar Türk müziğine o kadar çok şey kattık ki. Şimdikilerin çoğu o yıllardan bir şeyler alıp üstüne bir şeyler katmaya çalışıyorlar. Çok fazla şey de sosyal medyayla birlikte manipüle edilebiliyor. En güzel, en verimli yıllar 90’lı yıllardı. Bugün müzik sektöründen kime sorarsanız sorun, size 90’lı yılların hatıralarını anlatacaktır. Müziğin bir değeri vardı, albümlerin baskısının bir değeri vardı. Şimdi öyle değil.

 

  1. Sinemada aynı şey gerçekleşmedi sanırım ancak müzikte böyle bir problem var.

 

Türk sineması değerini yitirmedi tabii ki ancak en üst noktasına da ulaşmadı bence. Türkiye içinde çok ses getiren işler var ancak ödül törenlerinde yansımasını göremiyoruz. Dizi sektöründe çok başarılıyız. Dünya liderlerinden bir tanesiyiz.

 

  1. Son olarak, biz Baden Haber olarak çift dilli bir dergiyiz, Türk ve Alman kültürü arasında bir köprü oluşturmak, iki kültürü bir araya getirmeye ve kendi kültürümüzü tanıtmaya gayret ediyoruz. Okuyucularımız için eklemek istediğiniz bir şey var mı?

 

İnsanlar artık entegre değil, diyalog halindeler. Hangi ırktan, hangi dinden, hangi renkten olursa olsun herkes birbiriyle iletişim halinde olmak zorunda. Bunu başaramazsak hep bir ayrımcılık, bir soğukluk oluyor. Çağımızın bir gerekliliği bu.

 

Bu samimi sohbetiniz için çok teşekkür ediyoruz.

İslam âlimlerini tanıttığımız yazı dizimizde bu ay İslam’ın Altın Çağı’nda yaşamış, Antik Yunan felsefesini İslam dinine göre düşünmüş olan Farabi’den –Batı’da bilinen adıyla Alpharabius’tan bahsedeceğiz.

Farabi 950 yılında, bazı kaynaklara göre Horasan’daki Faryab şehrinde bazı kaynaklara göre ise bugün Kazakistan’daki Seyhun nehri kıyısındaki Farab şehrinde doğmuştur. Doğum yerinin kesin bilinmemesinden dolayı kökeninin Türk mü Fars mı olduğu yönündeki tartışmalar süregelmiştir. Bilinen şudur ki kendisi ünlü bir filozof, gökbilimci, mantıkçı ve müzisyendir.


Ünü ve Düşünceleri

Farabi, incelemeleri ve yorumları sayesinde ortaçağ İslam aydınları arasında “İkinci Üstad –Magister secundus” olarak bilinir. Bağdat, Halep ve Mısır'da bulunduğu, Latince ve Grek dillerini iyi derecede konuştuğu ve okuduğu bilinmektedir. Farabi kendi eserlerini Arapça yazıp, Aristo'nun temel eserlerinin birçoğunu da yeniden Arapça’ya çevirmiştir. Bu eserlerin daha iyi anlaşılabilmesini sağlayan yorumlar yazıp hem İslam dünyasında antik felsefenin anlaşılmasını sağlamış, hem de Arapça'nın bir felsefe dili haline gelmesine katkıda bulunmuştur.

Mantık ve varlık felsefesinin yanısıra siyaset felsefesindeki düşünceleri dikkat çekicidir ve gelecek yüzyıllarda birçok batı’lı düşünürü de etkilemiştir. Farabi’ye göre insan toplumsal bir varlıktır ve üstün mükemmelliğe ve ahlaki bir bütünlüğe ulaşmak, ihtiyaçlarını  gidermek için toplum halinde yaşamalıdır.


Eserleri

Kendisine atfedilen veya başka kaynaklarda bahsedilen bütün eserleri günümüze ulaşmamış olsa da son yıllardaki çalışmalar sayesinde ulaşılan eser sayısı artmaktadır. Farabi'nin eserleri küçük risaleler şeklindedir. Türk Millî Eğitim Bakanlığı en önemli eserlerinden olan "İlimlerin Sayımı" (İhsa'ül Ulûm) kitabını küçük boyutlu cep kitabı olarak basmıştır. Başlıca diğer eserleri ise: İki Felsefeci Arasındaki Düşüncelerin Uzlaştırılması, Hikmetlerin Özleri, Erdemli Toplumun İlkeleri Üstüne Kitap, Aklın Anlamları, Büyük Müzik Kitabı ve Müziğe Giriş’tir.

Farabi bütün hayatını felsefeye, okumaya ve öğrenmeye adadıktan sonra 951 yılında Şam’da hayata gözlerini yummuştur.

Başarılarla dolu bir portre: Prof. Dr. Ali Yarayan

 

Geçtiğimiz ay başarının tesadüflerle değil; azimle, titiz ve disiplinli çalışmayla elde edilebileceğini bizlere kanıtlayan bir isimle görüştük. Türk ve Alman hukuku konusundaki yetkinliğini deneyim dolu eğitim ve iş hayatıyla gözler önüne seren, ilham verici bir iş ahlakını mütevazı yapısıyla birleştiren Prof. Dr. Ali Yarayan ile Müllheim’daki ofisinde oldukça keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.

 

Öncelikle kısa bir özgeçmişinizi alalım. Nerede doğdunuz, çocukluğunuz nerede geçti?

 

Çocukluğum Mülheim’da geçti, doğma büyüme buralıyım, 76 yılında bir inşaat işçisinin çocuğu olarak doğdum. Ailede 3 kardeşiz. En büyükleri benim. Sonrasında, okul, lise, üniversite derken büyüdük.

 

Üniversite eğitiminizi nerede aldınız?

 

Üniversiteyi burada, Freiburg’da okudum. 1995 yılında başladım 2000 yılında bitti. 2002 yılında da staj dönemim bitti. 2004 yılında doktora tezimi yazdım, Almanca olarak yayımlanan tezim “Alman ve Türk Hukukunda Veri Tabanlarının Korunması” üzerineydi, yani telif hukukuyla ilgili.

 

Peki profesörlük yolunda devam etmeye nasıl karar verdiniz?

 

Doktora tezi çalışması esnasında bilimsel çalışma çok hoşuma gitti, onu farkettim. Doktoramı aldıktan üç gün sonra ben eşime ben devam etmek istiyorum, profesör olmak istiyorum dedim. O da tabii biraz şaşkınlıkla karşıladı ama beni bu yolda her zaman destekledi. Profesörlüğümü de geçen yıl Erlangen-Nürnberg Üniversitesi’nden aldım.

 

Bildiğimiz kadarıyla birçok yayınlanmış makaleniz ve kitabınız var. Biraz bunlardan bahsedebilir misiniz?

 

Hem Almanca hem Türkçe yayınlarım var. Kitaplarımdan birisi de ‘Türk Medenî Hukuku – Temel Bilgiler’ başlığıyla çıktı. Genelde Türk hukuku ve Alman hukukunu karşılaştırmalı olarak çalışıyorum.

 

Türkiye ve Alman hukuku arasında uygulama anlamında büyük farklar var mı?

 

Türkiye’deki hukuk süreçlerine göre Alman hukukundaki kararlar çok detaylı ve derin; 10, 15 veya 20 sayfayı bulabiliyor. Türkiye’de bazı Yargıtay kararlarına baktığınızda 2 sayfalık kararlar görülebiliyor.

 

Sizce Türkiye’de bu durumun oluşmasındaki etkenler neler? Çok fazla dava olması mı?

 

Türkiye’de bu durum kesinlikle kalite düşüklüğünden değil, orada da çok kaliteli hukukçularımız var ancak bu yılın ortasına kadar adli yargıda yalnızca iki derece vardı. Almanya’da ayrıca istinaf mahkemeleri var. Sistematik bir durum söz konusu. Ancak artık bu durum değişti, adli yargı alanında da Türkiye’de de artık istinaf mahkemeleri var. Bu işleri biraz değiştirecektir.

 

Peki avukatlık yolculuğuna nasıl çıktınız? Sizi avukat olmaya yönlendiren bir olay yaşadınız mı?

 

Gymnasium’dayken ağırlıklı iki ders oluyor. Benim ağırlıklı iki dersimden biri Latince’ydi diğeri de siyasal bilimler. Orada Alman anayasasını gözden geçirmiştik. Oradaki hukuk dili hoşuma gitmişti. 12. sınıfta da bir iki günlük üniversite açık kapı günleri vardı. Öğrenciler gidip derslere girebiliyordu. O dönemde tıp dersine girdim hiç hoşuma gitmedi. Hukuk dersine girdim, hayran kaldım, çok sistematik, düzgün bir düşünce tarzı hakimdi. İşte orada karar verdim. Hukukçular bir şeyin çok derinine iner genelde. Bu Latince’den de geliyor. Latince’yi de okul birincisi olarak bitirdim. Çok sistematik bir dil, detayına inmeniz gerekiyor. Bana birisi bir gün “üstün zekalı olan kişileri hangi derse gönderiyoruz biliyor musunuz Ali Bey? Türkçe dersine, Latince gibi o da çok zekayı geliştiren bir dil” dedi.

 

İşinizi yaparken dikkate aldığınız vazgeçilmez prensipleriniz neler?

 

Hukukçuluğu seviyorum. Yaptığım işi dört dörtlük yapmaya çalışıyorum. Zamanında üniversitedeki çok yetkin bir hocamız derse geç gelenlere ithafen, “Akademik özgürlük istediğiniz şeyi istediğiniz zaman yapmak anlamına gelmiyor. Yaptığınız bir işi ya düzgün yapın ya da hiç yapmayın. Geliyorsanız dinleyin ya da hiç gelmeyin” demişti. Benim için bu sözler çok önemliydi. Ben de hep uygulamaya çalıştım. Yaptığım her işte böyle yapmaya çalışıyorum. Ben her zaman aldığım işi en iyi şekilde bitirmek isterim. İşime de o şekilde yaklaşıyorum. Çok şükür iyi gidiyor.

 

Almanya’da çok sayıda Türk kökenli birey yaşıyor. Sizce yeteri kadar avukat mevcut mu?

 

Ben şunu gözlemliyorum. Almanya’da fakülteyi bitirip Türk vatandaşlarına yönelik çalışan birçok avukat var. Bence Türkçe hukuk dili anlamında da kendilerini gittikçe geliştiriyorlar. Genelde de aile hukuku, miras hukuku, kira hukuku, trafik hukuku ve ceza hukuku alanlarında oluyor. Ancak ticaret hukukuyla ilgilenen az sayıda avukat var.

 

Baden Haber okurlarından birçoğu da üniversite öğrencisi. Hukuk okuyanlara veya okumak isteyen okurlarımıza verebileceğiniz bir tavsiye var mı?

 

Kendinizi inşaat işçisi yerine koyun. Benim babam inşaat işçisiydi. Duvar örmek istediği zaman haliyle mala gerekiyor, taş/tuğla gerekiyor. Biz hukukçuların da taşı tuğlası harcı nedir, hukuk metodolojisidir. Önünüze yeni bir kanun geldiği zaman onu anlamak için veya yeni bir sözleşme geliyor bunu yorumlamanız gerekiyor. Bunu da kafanızdan uyduramazsınız. Yorum metotları ve metodolojisi bence çok önemli. Çünkü bir hukukçu bunlara dört dörtlük hakim değilse iş yürümez. Bence ona ağırlık versinler, çünkü okulda yeteri kadar bunun üzerine düşülmüyor. Bir de yaptıkları işte çok titiz davransınlar.

 

Bize bu içten sohbetinizle zaman ayırdığınız için çok teşekkür ediyor, başarılarınızın devamını diliyoruz.

Baden Haber

Diğer Makaleler...